-
1 kaş yapayım derken göz çıkarmak
to make things worse (while trying to be helpful) -
2 kaş
бровь (ж)* * *1) бровьkaş çatmak / yıkamak — нахму́рить бро́ви
kaş göz etmek — подава́ть знак глаза́ми
kalem kaş — то́нкие бро́ви
keman kaş — бро́ви дуго́й
samur kaş — соболи́ные бро́ви
2) архит. маврита́нская а́рка3) изги́б; выступа́ющая часть (чего-л.)yüzük kaşı — коро́нка пе́рстня
4) разг. вал, земляна́я на́сыпь (в огородах, садах и т. п.)5) про́пасть, бе́здна••- kaşla göz arasındakaş yapayım derken göz çıkarmak — погов. оказа́ть медве́жью услу́гу
-
3 olacak
1. озвонч. -ğı1) возмо́жный, осуществи́мый, выполни́мыйolacak bir şey söyle, yapayım — скажи́ что́-нибудь выполни́мое, и я сде́лаю
bu olacak iş mi? — возмо́жное ли э́то де́ло?
2) счита́ющийся; так называ́емыйarkadaşım olacak adam beni yarı yolda bıraktı — так называ́емый "мой това́рищ" бро́сил меня́ на полпути́
3) подходя́щий, го́дный2. озвонч. -ğıolacak bir fiyat söyle de alayım — скажи́ подходя́щую / оконча́тельную це́ну, я куплю́
то, что должно́ соверши́ться, немину́емое3. озвонч. -ğıolmuşa değil olacağa bak! — смотри́ не на то, что бы́ло, а на то, что должно́ быть!
должно́ быть, вероя́тно, по всей вероя́тностиbu işi o yapmış olacak — это, должно́ быть, де́ло его́ рук
bu memur olacak — э́то, должно́ быть, слу́жащий
evde olacak — он, по всей вероя́тности, до́ма
4. озвонч. -ğıgelmiş olacak — вероя́тно, он уже́ пришёл
(с вопр. словами)ne olacak? — ну и что?, поду́маешь!
neden olacak? — как почему́?
••olacakla öleceğe çare bulunmaz / yoktur — посл. чему́ быва́ть, того́ не минова́ть
-
4 kaş
kaş Augenbraue f; Wölbung f; Biegung f; ARCH (Sattel)Bogen m;kaş göz etmek (jemandem) zublinzeln; mit den Augen zwinkern;kaş yapayım derken göz çıkarmak jemandem einen Bärendienst erweisen;kaşla göz arasında im Handumdrehen;kaşlarını çatmak die Stirn runzeln -
5 ya
ya1 [jaː] int oh, nein …!;verstärkend ya Rabbi, ya Allah! mein Gott!;ya medet (zu) Hilfe!;ya2 konj oder; und …!?;ya da oder;ya …, ya entweder … oder …;Beispiele siz karnınızı doyurdunuz, ya ben ne yapayım? Sie haben sich satt gegessen, und ich, was soll ich tun?;ya ben aldanıyorum, ya sen entweder irre ich mich oder duya3 adv denn (in Fragesätzen); ja; stimmt; doch; ja schon; wirklich?; so?!, was?!;ya kardeşim nerede? wo ist denn mein Bruder?;hava bugün çok güzel! – ya, hakikaten öyle heute ist das Wetter sehr schön! Stimmt, es ist wirklich so;ya demek artık çalışacaksın … so, du willst also endlich arbeiten …;dün getirdim ya! ich hab’s doch gestern gebracht!;böyle söylenir mi? Söylenir ya! sagt man so? Ja, so sagt man! -
6 olacak
(-ğı)1.1) возмо́жный, осуществи́мый; реа́льныйolacak bir şey söyle, yapayım — скажи́ что-нибу́дь реа́льное, я сде́лаю
bu olacak iş değil — э́то невозмо́жно, э́то немы́слимо
2) так называ́емый, счита́ющийся2.1) то, что должно́ соверши́ться; немину́емоеiş olacak(ın)a varır — чему́ быть, того́ не минова́ть
2) разг. оконча́тельная цена́3.должно́ быть, вероя́тно, по всей вероя́тности4.с вопр. словамиne olacak? — а что бу́дет?, ну и что?
-
7 kaş
"1. eyebrow. 2. brow, projection. 3. pommel (of a saddle). 4. collet (for a gem). -ının altında gözün var dememek /a/ not to do the slightest thing to irritate (someone). -larını çatmak to frown. - göz etmek /a/ to wink (at); to signal (to someone) with one´s eyes and eyebrows. -la göz arasında in the twinkling of an eye, in a trice. - kemeri the upper margin of the eye socket. - yapayım derken göz çıkarmak to make matters worse while trying to be helpful." -
8 ya
"1. O...!/Oh...! (used to show strong emotion, especially exasperation): Ya Rabbi! O Lord!/O my God! Ya sabır! God give me patience! 2. used to emphasize a rhetorical question: Bu curcunada çalışılır mı ya? Who can possibly work in the midst of this bedlam? 3. you know...: Kimden duydun? Hani fizik dersimizde o sarışın dilber var ya, işte o söyledi. Who´d you hear it from?´´ ´´You know that blonde bombshell who´s in our physics class? She told me. Ayşe bugün gelmedi. Hastaymış ya! Ayşe didn´t come today. Now you know we heard she was sick! 4. used to emphasize a statement: Kör olası paranı aldın ya, benden daha ne bekliyorsun? You´ve gotten your damn money; what more do you want out of me? Sen beni ne zannediyorsun ya? Just who do you think I am? Söyle ya! Come on and say it! Alsana ya! Take some for heaven´s sake! Ya, demek öyle. So that´s the way it is, eh? Gelseydin ya! If only you´d come! 5. Especially...!: Canan´ın inceliği, iyi kalpliliği, yardımseverliği az kişide var; ya güzelliği! Few people are as sensitive, good-hearted, and helpful as Canan. And when it comes to looks, she puts them all in the shade! 6. What about...?/How about...?: New York´u haziranda severim. Ya sen? I like New York in June. How about you? Sen iyisin be! Ya ben ne yapayım? You´re sitting pretty, but what about me? What do I do? 7. And what if...?: Nebahat onu getirir diyorsun, ya getirmezse? You say Nebahat will bring it. But what if she doesn´t? 8. Yes./Yep./Yup./You´re right./You said it!: Hava soğuk. Ya, öyle. The weather´s cold. You´re right. - sabır çekmek to put up with something (without outwardly complaining); to exercise forbearance." -
9 yapmak
"1. /ı/ to make; to build, construct, fashion; to create; to manufacture; to produce; to prepare. 2. /ı/ to do; to busy oneself with (something); to do (something) (as one´s regular work or occupation); to carry out, perform; to effect, execute: Ne yapıyorsun? What´re you doing? Başka ne yapayım? What else can I do? Haldun öğretmenlik yapıyor. Haldun teaches./Haldun´s a teacher. 3. /ı/ to repair, fix (something). 4. /ı/ to cause, bring about (an illness). 5. /ı/ to be (used with reference to the weather): Geçen kış çok kar yaptı. It snowed a lot last winter. 6. /ı/ to make, acquire (money). 7. /ı/ to produce (offspring). 8. /ı/ (for a vehicle) to do, go, travel at (a specified speed). 9. /ı/ to make (someone, something) (reach a certain state): Bu ilaç beni iyi yaptı. This medicine made me well. İstanbul´u İstanbul yapan odur. That´s what makes Istanbul Istanbul./That´s what makes Istanbul what it is. Oğlumu doktor yapmak istiyorum. I want to make a doctor of my boy. Orayı muz bahçesi yapmalısınız. You ought to make that bit (of land) over there into a banana grove. 10. to do, act, behave: Gelmekle iyi yaptın. You did well to come. Fena mı yapmışım yani? So somebody reckons I´ve behaved badly, eh? 11. /ı/ to be occupied with (the doing of something): Stajımı o hastanede yaptım. I did my internship in that hospital. Lise öğrenimini Sen Jozef´te yaptı. He got his high school education at St. Joseph´s. 12. /a/ to defecate (in/on); to urinate, wet: Çocuk yine yatağına yapmış. The child´s wet the bed again. 13. /ı/ to harm, do (someone) harm: Beni kızdıran kişiyi yaparım! I don´t let anybody who crosses me get off easy!/The person who crosses me is in for it! 14. /ı/ to do, arrange: Şayeste, saçını Şahinde´ye yaptırdı. Şayeste had Şahinde do her hair. Gülfidan, bir daha yatağını yapmadan kahvaltıya gelme ha! Gülfidan, don´t you let me catch you coming to breakfast again without first making your bed! 15. /ı/ to make or describe (an arc, a curve, a bend, etc.): Yol orada viraj yapar. The road makes a bend there. 16. /ı/ slang to do it to, have sex with. Yapma! 1. Leave him/her/them alone! 2. Leave it alone!/Stop it!/Cut it out!: Yapma Eda, kırarsın! Leave it alone, Eda! You could break it! 3. Oh go on!/Go on! (used to express disbelief): Yapma! Şaka söylüyorsun! Go on now; you´re kidding me! yapmadığını bırakmamak/yapmadığı kalmamak to do everything in the book to annoy or upset someone: Ayhan yapmadığını bırakmadı; onun sepetleneceği kesin. Ayhan´s committed every crime in the book; he´s sure to be fired. O gün söylediklerine itiraz ettim; ondan bu yana bana yapmadığı kalmadı. I objected to what she said that day, and since then she´s done everything possible to harass me. yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek for (someone´s) well-meant help to do more harm than good."
См. также в других словарях:
kaş yapayım derken göz çıkartmak — işi düzelteyim derken büsbütün bozmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
Bİ-KÜNEM — Yapayım … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
Bekir Coşkun — (Tülmen, Şanlıurfa, Turkey) is a Turkish journalist, writer and columnist for the leading Turkish daily, Hürriyet . He is a good friend of Emin Çölaşan, who also used to work in the same newspaper before he was controversially sacked by the paper … Wikipedia
Petek Dinçöz — (* 29. Mai 1980 in İzmir) ist eine türkische Pop Sängerin, Model, Moderatorin und TV Schauspielerin. Bis zum Alter von 24 Jahren lebte Dinçöz bei ihren Eltern in İzmir und zog dann mit ihnen nach Istanbul um.[1] Ihre Karriere begann bei einer… … Deutsch Wikipedia
Petek Dincoz — Petek Dinçöz Petek Dinçöz est une mannequin, chanteuse, danseuse orientale, actrice, présentatrice de télévision turque née le 29 mai 1980 à İzmir en Turquie. Elle est une des actrices les plus connues et aimée de Turquie. Elle a remporté aussi… … Wikipédia en Français
Petek Dinçöz — est mannequin, chanteuse, danseuse orientale, actrice, présentatrice de télévision turque née le 29 mai 1980 à İzmir en Turquie. Elle est une des actrices les plus connues et aimée de Turquie. Elle a remporté aussi de nombreux… … Wikipédia en Français
bergüzar — is., esk., Far. berguẕār Anmak için verilen hatıra, armağan, yadigâr Büyük babanın zamanında bergüzarmış, ne yapayım, kıramadım. E. E. Talu … Çağatay Osmanlı Sözlük
daraşlık — is., ğı Sıkıntılı ortam, durum, darlık Bu ocaklar hiç sönmez, gece gündüz yanar. Ben hem yemek pişireyim hem de bu daraşlıkta temizlik nasıl yapayım? M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezgince — sf. 1) Ezgin bir biçimde olan Münir, ezgince bir suratla: Ne yapayım efendibabacığım, geçinme derdi bu. H. R. Gürpınar 2) zf. Ezgin bir biçimde … Çağatay Osmanlı Sözlük
güngörmüşlük — is., ğü Hayat tecrübesi çok olma Çok güngörmüşlüğünüz var, söyleyin bakalım, ben ne yapayım? Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
hayrat — is., Ar. ḫayrāt 1) Sevap kazanmak için yapılan iyilik Küçük bir hayrat çeşmesinin başındaydı. A. H. Tanpınar 2) Halkın yararlanması için yapılan okul, çeşme, hastane vb. yapı Karababa, beni daima hayrat yapayım diye, böyle aldatmış olmalı! Ö.… … Çağatay Osmanlı Sözlük